7 Eylül 2015 Pazartesi

düşman kim?

Sabahın körü zırr diye çalan bir telefonla düşmüştü ateş evimize.
Liseden sonra gittiği asker ocağında şehit olmuştu kuzenim.
Daha yolun başındayken, daha düz yolda yürüyemezken Van’ın dağlarında çatışmada ölmüştü.
Hiçbir zaman bilemedik bizim yaşımıza geldiğinde nasıl görünecekti.
Kiminle evlenecekti, çocukları kime benzeyecekti.
Hep o gencecik haliyle bize bakıyor her şehitliğe gittiğimizde.
Bir tek o, gülümseyen gencecik haliyle kaldı.
Onun dışında bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Ne annesi babasının bir daha yüzü güldü, ne de kız kardeşlerinin.
Biz ise yüreğimizde, hüzünle kızgınlığın karıştığı bir duyguyla yaşıyoruz yıllardır.
Bugün hangi eve ateş düşse, yanıyor yüreğimiz.
Biliyoruz o haber yanlış gelmiştir diye, canının cansız bedenini beklemek ne demektir.
Biliyoruz sabahın akşamla, gecenin sabahla karışıp, zamanın yitip gitmesi ne demektir.
Evlere sığamayıp sokaklarda oturmak, hiç tanımadığın insanlarla aynı anda ağıtlar yapmak ne demektir biliyoruz.
Gördüğümüzde içimizi ısıtan üniformalı askerleri, evinin kapısında gördüğünde yüreğinin sıkışması, nefes alamamak ne demektir biliyoruz.
Günlerdir kaç eve ateş düştü sayamadım.
Alev alev yanıyor Türkiye.
Gözümüze uyku girmiyor, canımız yanıyor.
Her şehit haberi bir kez daha yaramızı kanatıyor.
Ama bu kez daha güçlü, ama bu kez daha fazla…
Çünkü bilmiyoruz artık
Düşman kim?