13 Haziran 2012 Çarşamba

beni bu güzel havalar mahvetti.

bi başkayım bu sabah.

keyifli olasım var.
ama çok keyifli.

güneşi, dünyayı, canı, çınarı,
dostlarımı,
dostlarımın dostlarını sevesim var.

işten kaçasım,
sahilde aylak aylak dolaşasım,
martıları seyredip,
bol köpüklü bir Türk kahvesiyle,
boğaza karşı Orhan Veli okuyasım var.

Beni bu güzel havalar mahvetti.
Böyle havada istifa ettim evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım.
Böyle havada aşık oldum.
Eve ekmekle tuz götürmeyi, böyle havalarda unuttum.
Şiir yazma hastalığım hep böyle havalarda nüksetti.
beni bu güzel havalar mahvetti.

Özlem/Haziran2012

2 Nisan 2012 Pazartesi

bir gün terkedeceğim seni...


Bir gün seni terkedeceğim.

Bak göreceksin.

Biliyorum.

Hep söylüyorum, hiç yapamıyorum diye bu geniş geniş hallerin.

Bu kendine güvenin.

Gidersen git deyişin.

Bu umursamaz bakışların...


Ama göreceksin.

Bir gün gelecek, daha sen ne olduğunu anlamadan, pılımı pırtımı toplayıp terkedeceğim seni.



Tıpkı bu sabah olduğu gibi…

Ne zaman yüzün gülse, unutuveriyorum herşeyi.

Yeter artık, ne işim var, neden hala buradayım deyişlerimi…

Zamanımı çaldığını, beni kendine mecbur bıraktığını unutuveriyorum.

Nefesin yüzüme değerken, bir kez daha hayran oluyorum sana.

Dünyada daha güzeli var mı diyorum.

O sisli, puslu, kavgalı, gürültülü, senden nefret ettiğim günleri geride bırakıyorum.

Tıpkı bu sabah olduğu gibi…


Bu sabah, seni yine seviyorum İstanbul.

İşe gelirken saatlerimi çalmadın diye bugün terketmeyeceğim seni.

Sabahın köründe ışıl ışıl gözlerinle beni uyandırdığın için terketmeyeceğim.

Sırf yarın sabah da arabamın camları açık, denizinin üzerinden geçerken saçlarımı savur diye terketmeyeceğim.

Güneşin nazlı nazlı üzerinde dans ettiği boğazı seyrederken sana bugün tekrar aşık olduğum için terketmeyeceğim.

Karda, kışta, hayatımın en güzel zamanlarını senin yollarında harcadığımda nefret ettiğim gün tekrar konuşacağız bu konuyu.

Elbet o günlerden birinde terkedeceğim seni.

Ama bugün değil.

Bugün yine seviyorum seni.







oğlumun öğrendiği en son şarkı:)

harikadır bütün anneler
çikolatalı kekten daha güzeller...

(anneler ve güzellerdeki "ler"ler uzatılarak ve kulaklar çınlayacak kadar bağırılarak söyleniyor):)

26 Mart 2012 Pazartesi

ilk tepiş:)



Sanki daha önce doğurmadım ben.

Sanki karnımda ilk kez bir tekme, dönme adı neyse onu hissediyorum.

Sabaha karşı 4.30…

Uyandım. Uyandırdı…

3 aylık hamileyim ama ilk kez hissettim seni.

Elimi koydum, karnımın sol tarafı belli belirsiz şiş.

Belli ki solumda.

Bilerek mi tepti, yoksa dönüp oraya yatarken mi beni uyandırmayı başardı bilemiyorum.

Oradaydı, biliyordum.

Kıpırdamadım bile.

Baba tuvaletten gelene kadar bi elim karnımda öbürü kalbimde bekledim.

Heyecandan öyle sık nefes alıyordum ki, şaşkınlığımı anlatamam.

Dün gece kızım/oğlum, anne ben burdayım dedi bana.

İlk kez iletişim kurdu benimle.

İçimi pır pır ettirircesine.

Benim kadar zor hamilelikler geçirip, böylesi mutlu olan kaç kadın vardır acaba?

Orda olduğunu biliyorum tatlım, seni seviyorum, hem de çok seviyorum ve gelişini dört gözle bekliyorum.





13 Şubat 2012 Pazartesi

Seni hep seveceğim…

Filme mi aşık olmuştuk, Frank mi çok yakışıklıydı, Rachell mi çok havalıydı, yoksa daha yolun çok başındaydık ve böyle aşklar mı hayal ediyorduk bilmiyorum.

Filmi izledikten sonra uzunca bir süre o şarkıyı dinlemek için kalmıştık koltuklarda...

Sessiz sessiz yürüyüp iç geçirmiştik çıkışta, günlerce konuşmuş, filmdeki tüm şarkıları ezberleyebilmek için başka albüm dinlemez olmuştuk.

Ne yakışıklı adamdı, nasıl güzel bi kadındı, nasıl güzel bir aşktı… Biz de böyle aşık olacak mıydık? Bize de böyle aşık olacaklar mıydı? Evet olacaktık. Kesin olacaktık ama bizim aşklarımız böyle mutsuz bitmeyecekti. Biz o uçağı durdurup boynuna sarıldıktan sonra asla gitmeyecektik, aşık olduğumuz adamı terk etmeyecektik.

Bir dönem aşk hayallerimizi en çok etkileyen filmdi Bodyguard.

Bugün de beni en çok etkileyen ölüm haberlerinden biri oldu seni hep seveceğim derken içimi titreten sesin ölümü… Hayallerimize hiç yakışmayan şekilde, bir otel odasında, yapayalnız ölmüştü Whitney Houston…

Üzüldüm. Çok üzüldüm.

Unutulmaz aşklar adına, bir dönem dünyanın en güzel aşk şarkılarını söyleyen kadın adına, gençliğimizde kurduğumuz hayaller adına…

Tek başına oluşuna, evinde sevdikleriyle beraber olmayışına, dillere destan gerçek bir aşk hikayesinin kahramanı olmak yerine, ilaçlarla aşk yaşayacak kadar şanssız olmasına üzüldüm.

Senin adına, bugünden sonra I will always love you diyen güzel sesini dinlemekten, I have nothing if I dont love you derken Frank’in seni nasıl kurtardığını hatırlamaktan başka yapacak bir şeyim yok sesi içimi titreten kadın.

Ama kendi adıma kızlarla biraraya gelip, Bodyguard’ı tekrar izlemek ve Rachel ile Frank’in mutsuz biten aşkına ağlamak istiyorum.

10 Şubat 2012 Cuma

bu da teyzesinden can'ına:)

Annenle bir ömrü paylaştık biz.

Koskoca bir 30 yıl aynı evde aynı odayı paylaştık.

Kimi zaman güldük....

Kimi zaman ağladık..

Sabahlara kadar müzik dinledik.

Aşklarımızı anlattık, arkadaşlarımızla sabahladık.

Ama herşeyi biz birlikte paylaştık.

Kardeşten öteydik.

Ve sonra evlendik.

Ayrı evlere gittik.

Ve bir gün bi duydumki Canımın Can'ı olacakmış.

Aradan 1-2 hafta geçti bir baktım Can'ımın kuzeni gelecekmiş.

Evet uzun aylar beklemenin sonunda önce sen geldin dünyaya.

Küçücüktün. Korumasız,Savunmasızdın.

Sonra Ali doğdu.Aranızda 10 gun vardı.

Ve işte o gün neyi anladım biliyormusun bizim gibi sizde birbirinize can yoldaşı olacaksınız.

Kardeş olacaksınız.

Birlikte ağlayıp birlikte güleceksiniz

Aynı bizim gibi sizde bir ömrü paylaşacaksınız.

Diliyorumki Can'ım hayatında,hayatımızda hep canlarımız olsun.

Çünkü ,Onlar varken bizim gözümüz hiçbir zaman arkada kalmayacak.

Seni çok ama çok seviyorum.Teyzen....

9 Şubat 2012 Perşembe

bu da süt annenden:)


Can'ım benim... İyi ki doğdun...

4 yıl önce bugün, karnımda Ecem 7 aylık ve senin gelişini bekliyoruz hastane koridorunda... O gün dün gibi gözümün önünde... o heyecanımızı sana anlatamam. İyi ki güzel anan seni doğurmuş...

Seni sütannen yer ve bitirir, Allah'ın izni ile ömrümüzün sonuna kadar inşallah bu mutlu günleri hep beraber sürdürürüz.

Can'ım benim...
Seni çok ama çok seven
Süt annen&Süt kardeşlerin (Ecem ve kardeşi)&Bülent

can'ıma...

Artık;
Bana günümün nasıl geçtiğini soruyor,
Bunları bulamayan çocuklar var diyerek tabağındaki yemeği bitiriyor,
Pahalı oyuncakları alamadığımızda bize küsmüyorsun.

Araba gelirken arkama geç anne diyor,
Beni koruyor,
Arabada parmaklarını parmaklarıma geçirip,
Saatlerce hayvan tutmaca oynuyorsun.

Karnıma elini koyup kardeşinle konuşuyor,
Allah’a dualarını kabul ettiği için şükrediyor,
Seni burdan 100’e kadar seviyorum diyerek
Beni çok ama çok mutlu ediyorsun.

Sabahları uyandığında takvime bakıyor,
Bugün annemin iş günü diyor ve artık ağlamıyorsun.

Yalnız yaşama ve siyah jet araba alma hayalleri kuruyor,
Biz yaşlandığımızda öleceğimizi düşünerek hüzünleniyorsun.

Ama bugünün yaşlılarına “siz yandınız. çok yaşlısınız yakında öleceksiniz” demekten geri kalmıyorsun.

Her tavuk pişirdiğimizde, neden hayvanları yediğimizi sorgularken,
Hayvan doktoru olmak istiyorsun.
Ama kliniğe kaplan gelsin istemiyorsun.

Bugün 4 yaşındasın.
Büyüdün.
Hem de çabucak.
Ben 4 yıl nasıl geçti hiç anlamadım.
Ne zaman sen benimle tüm bunları konuşur oldun onu da anlamadım.

Tek bildiğim; hayatımdaki en güzel şeysin.
Gecemsin, gündüzümsün, eğlencemsin, hüznümsün.
İyiliğimsin.
İyilik getirenimsin.

Sen benim 4 yıldır her gün daha çok aşık olduğum küçük adamımsın.
İyi ki varsın.

30 Ocak 2012 Pazartesi

kısa bir doğumgünü yazısı...

En beğendiğim yeni yıl kampanyası Coca Cola’nın reklam kampanyasıydı.
Her yeni yıl senin için yeni bir umut, bir arada artar mutluluk, el ele artar mutluluk diyordu.
Bugün benim doğum günüm.
Her yeni yaş benim için yeni bir umut.
Mutluluğum ailemle, dostlarımla artıyor.
Kendimi dünyanın en geniş ve en güzel ailesine sahip hissediyorum.
Çocukluk arkadaşımdan iş hayatımda kazandıklarıma kadar herkes hala hayatımın içinde.
Hepsi birbirini tanıyor. Hepsi birbirini seviyor. Ama hepsi en çok beni seviyor.
Şımarıklık olduğunu biliyorum ama ben sevildiğim için çok mutluyum.
Hayatta yaptığım en doğru şeyin insan biriktirmek olduğunu büyüdükçe daha iyi anlıyorum.
Ailem ve dostlarım sayesinde “daha iyi bir dünyaya inanmak için pek çok nedenim var”

27 Ocak 2012 Cuma

Akıllanmam ben...

Anne olanlar bilir.
Annelik ilk andan itibaren zordur.
Mide bulantısı, baş dönmesidir.
Saçlarının dökülmesi, ne giyersen olmamasıdır.
Kendini çirkin hissetmektir.
Kocana beni artık beğenmiyorsun diye dudak bükmektir.
Beni aldatırsan seni öldürürüm demektir.
Yatakta sağdan sola dönememektir.
Her zorluğu çekmek ama tekme yediğinde suratında gördüğün salak gülümsemedir.

Kolun incinse bir hafta yatarken, ameliyat olmuşken aynı gün ayağa kalkmaktır.
Uykusuz geceler, uydurma ninniler, siyah süt psikolojisidir.
Kaka yapamıyor diye ağlamak, gaz çıkarınca sevinmektir.
Gece onun için, gündüz patronun için çalışmaktır.
Hem anne hem iş kadını hem ev kadını hem kadın olabilmektir.
Ne kadar yorgun olursan ol onunla vakit geçirmektir.
Seni sen olmaktan çıkarsa da senin onu hayatından çıkaramamandır.

Bebek yapmak, suratının ortasına dövme yaptırmak gibidir demişti eat, pray, love filmindeki kadın julia roberts’a…
Bir kez yaptın mı bir daha kurtulamazsın.
Tam da böyle bir şey işte annelik.
Karar vermesi zor, hissetmesi zor, ama olması en zor…

İşte bu yüzden akıllanmam ben diyorum ya.
Hayatımın en zor dört yılını geçirmişken, hayatımın bir sonraki dört yılının nasıl geçeceğini hayal bile edemezken, yüzüme ikinci bir dövme yaptırıyorum.
Mutlulukla, sevinçle, hayatımın geri kalanında daha çok yorulmayı kabul ediyorum.
Ama ben zaten bütün yüzüm dövmelerle kaplansın istiyorum.
Hayatım bir sürü çocuktan ve onlarla her gün yeni bir şeyi keşfetmekten ibaret olsun istiyorum.

Çünkü ben dünyayı iyiliğin kurtaracağına inanıyorum.
İyilik ise, sevgi dolu annelerden doğan, mutlulukla büyütülen çocuklarımızdan gelecek…