Kendimi
bildim bileli, ne istediğimi bilen biri oldum ben.
İlkokulda
sabahçı olmak istedim, lisede üniversiteyi kazanmak, üniversitede
iletişimci olmak, mezun olunca yurtdışında dil eğitimi almak,
dönüp eğlenceli organizasyonlar yapmak, bol bol yazı yazmak,
evlenmek, çok çok çocuk doğurmak, emekli olunca kitap yazmak vs..
vs..
Bu
liste böyle uzaaar gider.
Ne
istediğimi bilmiş, ne istiyorsam yapmışım.
Yapmışım
yapmasına da, çok önemli bir şeyi atlamışım.
Durmayı...
Nefes
almayı...
Kendime
bakmayı...
Bedenimin
de ruhumun da dinlenmeye ihtiyacı olduğunu hiç anlamamışım.
Çünkü
bu uzun ve “çok bilmişlik ukalalığında planlanmış”
yolculukta, kim bana eşlik ediyorsa, onlar için kendimi oksijen
sanmışım.
Ailem
bensiz olmaz, arkadaşlarım bensiz olmaz, kocam bensiz olmaz,
çocuklarım bensiz olmaz diye yaşamışım hep.
Bildiğin,
bensiz yapamazlar, beceremezler, yaşayamazlar mealindeki “kendini
bir b.. sanma sendromu” bu aslında.
44
yaşındayım bugün.
Keşke
“biraz dursaydın be kızım” dediğim bir yaş bu.
Güneş
doğmadan başlayan günlerim, şehrin ışıklarının söndüğü
saatlere dek aralıksız bir koşuşturma içinde sürüyor
yıllardır.
İş
kadını, ev kadını, anne, eş ve evlat olmak gibi bir sürü
kimliği bir arada barındırmaya çalışarak sürüyor üstelik.
Ama
aslında sürmüyor.
Günler
hızla akıp giderken, sen sürdüğünü sanıyorsun.
Her
şeye yetişeyim derken, hiç bir şeye yetişemiyorsun.
En
kötüsü de kendine geç kalıyorsun.
O
yüzden sevgili 44 yaşındaki kendim;
İlk
iş; şu internetteki meşhur “herkes herkessiz yaşar, kimse
kendini oksijen sanmasın” cümlesini al, odanın duvarına as
güzelce.
Sonra
da kendine, “yalnız” zamanlar ayır.
Okuyamadığın
kitaplarını indir raftan, diz yanıbaşına.
Kahvenin
mis kokusuyla aç birer birer kapaklarını.
Yüreğine
değen cümleleri çiz eskiden olduğu gibi renkli kalemlerle...
Sonra
da yaz not defterine üşenmeden...
Çık
sokağa sonra...
Tıpkı
eski günlerdeki gibi.
Arabayı
alma.
Tak
kulaklığını yürü eve en yakın sinemaya.
Eskiden
olduğu gibi al bir alaska frigo otur tek başına...
Kocaman
bir gülümsemeyle hatırla Kübra’yı,
Sonra
filmini izle keyifle...
Düşünme
evde yemek yokmuş, çocukların dersleri varmış, ev dağınıkmış,
kimler aranacakmış...
Bırak
evde yemek olmasın, bırak o gün çocuklar derslerini kendi yapsın,
bırak her şey biraz yarım kalsın.
Bırak
çocukların, kendine zaman ayırmanın, bencillik değil hak
olduğunu, seninle yaşayarak anlasın.
Bırak
ki...
Büyüdüklerinde
onlar da kendini oksijen sanmasın.
Kendime
Mektuplar-07/02/2019