18 Şubat 2016 Perşembe

Ezan sesi…

Uyandığımda ezan okunuyordu.
Bana hep iyi gelen bu ses, yüreğimi sıkıştırıyordu bu sabah.
Çekyatta uyumuşum.
Niye orada uyuduğumu düşünmekle, dün olanları hatırlamam arasından saniyeler geçti.
Babaannem ölmüştü dün.
Kafamı yastığa gömdüm.
Hıçkırarak ağlamaya başladım.
O an aklıma babam geldi.
Benim yüreğim böyle sıkışıyorsa o ne hissediyordu kim bilir.
Ben sabaha karşı uyumuştum ama kesin uyumamıştır o.
Göz ucuyla baktım.
Sandalyede oturmuş, gözünü bile kırpmadan camdan dışarıya bakıyordu.
Derin nefes aldım, gözlerimi sildim, dimdik kalktım.
Onun acısı benimkinden büyüktü.
Güçlü durmalıydım, yanında olmalıydım.
Bu sabah yine aynı yürek sıkışmasıyla uyandım.
Ezan okunuyordu.
Yıllar öncesi o sabaha gitti aklım.
Hemen kalktım odalara baktım.
Sevdiğim herkes iyiydi.
Şükürler olsun deyip, derin bir oh çektim.
Ama...
Yüreğimin sıkışması geçmedi.
O an aklıma geldi.
Bu sabah Ankara’da 28 evde ezan sesiyle uyananlar,
birkaç saatlik uykudan uyandığında dün yaşananların rüya olmadığını anlayıp hıçkırıklara boğulanlar,
sabaha kadar sandalyede oturup, gözünü kırpmadan dışarıyı seyredenler vardı.
Torunlarını görmüş, tertemiz ölmüş yaşlı babaannem için, benim bugün bile yüreğim sıkışırken,
merhametsizce, sebepsizce katledilen, tek parça halinde ölemeyen insanların, sevdiklerinin hissettiklerini anlamama imkan yok.
Acıları mı daha büyük, öfkeleri mi, bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, bu acının ve öfkenin yalnızca onlara ait olmadığı.
Olmaması gerektiği.
Tertemiz ölümlerin gittikçe uzaklaştığı bu ülkede, yarın sabah ezan okunurken sandalyede oturup dışarıyı seyreden biz olabiliriz çünkü.
Özlem/18.02.2016