16 Kasım 2011 Çarşamba

İlk hayal kırıklığı...

Benim için ilk döktüğü gözyaşı, beni havaalanına karşılamaya geldiği gündü. Tam 6 aydır birbirimizi hiç görmemiştik. İlk kez, arabaya bindiğimizde gözgöze geldik. Kocaman gözlere ve hayatımda gördüğüm en güzel kirpiklere sahipti. Yol boyunca hiç konuşmadan dik dik baktı yüzüme. Onu hiç tanımıyordum aslında. Hakkında bildiğim bir-iki şey de; İngiltere’deyken bana gönderdiği fotoğraflardan ve fotoğrafların arkasına düşülen kısacık notlardan hatırımda kalanlar. Havaalanında karşılaşmamızın üzerinden tam 5 yıl geçti. Onun doğumuyla kazandığım “hala” sıfatını taşımaya başlayalı tam 5 yıl. İlk karşılaştığımızda konuşamıyordu ama hayatımın en zor günlerini geçirdiğim İngiltere dönüşünde, bana kocaman açarak baktığı gözleriyle mucizelere inanmam gerektiğini anlatmıştı uzun uzun. Sonra da hayatı onun gözünden, her an şaşırarak görmeyi öğretmişti. Konuşmaya başladığı ilk günden beri tüm aile üyelerine klasiklerin dışında hitap eden, 3 yaşındayken insanların uçabileceğine inanan, 4 yaşındayken pılısını pırtısını toplayıp bir bavula koyarak artık ayrı bir evde yaşama kararını bize açıklayan, Yaşam planını okul, askerlik ve evlilik olarak şimdiden belirlediğini söyleyerek hepimize karşı dimdik duran, Israrla bir erkeğin aynı anda iki kadına aşık olabileceğini savunan ve neden birini tercih etmesi gerektiğini bir türlü anlamayan, Beğenmediği bir sinema filminin ortasında ayağa kalkıp, “çok sıkıcıymış bu film gidelim” diyerek sinemayı apar topar terk eden… Tek kelime bilmediği halde İngilizce ve Fransızca çizgi ve aşk filmlerini baştan sona sıkılmadan izleyen… Ama aynı zamanda en sevdiği oyun; sık sık balkonumuza araçlarını parkeden uzaylıların neye benzediklerine dair hikayeler uydurduğumuz “uzay ailesi” olan bir çocuk. Henüz 5 yaşında. Dümdüz... Sade… Seviyorsa sarılan, kızıyorsa bağıran, üzülüyorsa ağlayan, ne söyleyecekse dümdüz söyleyen, hiçbir şeyi, hiçbir zaman, kimse için yapmayan bir çocuk. Ve benim hayatımda en değer verdiğim şey. Benim için ilk döktüğü gözyaşının üzerinden tam 5 yıl geçti. Dün gece, 5 yıl sonra ilk kez, yine benim için ıslanmıştı o kocaman gözleri. Karanlık bir odada, yere çökmüş, sessizce boncuk boncuk yaşlar dökerek ağlıyordu. Onu dinlememiş, aylardır bana karşı çıkmasına rağmen, evlenmeye karar vermiştim çünkü. Eğilip onu kucağıma aldım. Kocaman gözlerine, küçücük yüreğinin hayal kırıklığını koyup, “Evlenme” dedi. Havaalanına, 6 aylıkken annesinin kucağında beni karşılamaya geldiği gün ona aşık olduğumu, o günden beri hayatımdaki en değerli şeyin o olduğunu, yıllar geçse de bunun hiç değişmeyeceğini ve ayrı evlerde yaşamanın insanların sevgilerini eksiltmediğini anlattım uzun uzun. İçini çekerek eliyle sildi gözyaşlarını. İnanmayan gözlerini kaldırıp, dimdik baktı yüzüme ve “peçete verir misin” dedi. Sonra da gözlerindeki yaşı silip arkadaşlarıyla oynamaya gitti. Özlem Canik, Mart 2006

Hiç yorum yok: